YUNANİSTAN BU CÜRETİ NEREDEN ALIYOR? -1-

Yunanistan’ın bu kadar cüretkâr davranışı akıl alır gibi değil. Hristiyan aleminin haylaz ve tembel çocuğu konumundaki Yunanistan Türkiye’ye karşı hep atak, hep saldırgan bir tavır içinde.

Yunanistan’ın çapına ve gücüne baktığımızda “Tükürüğümüzle boğarız” diye bir algı yaşıyor olsak da adamlar bırakın tükürüğümüzü ne savaş uçağımızdan ne de donanmamızdan korkuyorlar. Bazen küçük bir feribotla koca gemimizi taciz bile ediyorlar.

Yunanistan’ın Ege Denizini iç denizi gibi görüp ona göre davranmasının birçok sebebi var ama en önemli sebebi burnumuzun dibindeki adaların Yunanlılara bırakılmış olması.

1943 yılında Ankara’daki Almanya istihbarat şefi,  Naci Perkel’e  Milli Şefinizle görüşün “Adaları size verelim” diye teklif etmiş ve ivedi bir şekilde cevap beklediklerini söylemiş. Naci Perkel bu teklifi başvekil Şükrü Saraçoğlu’na iletmiş.

Başvekil Saraçoğlu, bir sürü endişesi ile birlikte bu durumu İnönü’ye bir mektupla iletmiş. Milli Şef İnönü de Saraçoğlu’na Kars’tan bir mektup göndererek “Düşündüğünüz doğrudur, adalar kayıtsız şartsız verilirse alabiliriz ama adalar yüzünden İngilizlerle ve Yunanlılarla ihtilafa giremeyiz ” diyerek teklifi kabul etmemiş.

İkinci Dünya savaşı bittikten sonra Almanya ve İtalya’nın yenilmesi üzerine durum değerlendirmesi yapmak ve adaların yeni sahibini konuşmak için bir toplantı tertip edilmiş. 1947 de Paris’e tertip edilen bu toplantıya Türk yetkililerde davet edilmiş.

Türk yetkililer Paris’e davet edilmesine rağmen Milli Şef İnönü “Biz savaşa girmedik ki paylaşımda yer alalım.” demiş ve toplantıya heyet gönderilmemiş. Tabii ki Yunanistan bu fırsatı kaçırır mı? Kaçırmamışlar ve toplantıya katılmayan Türkiye’nin tabiri caizse burnunun dibi yani bin beş yüz metre yakınındaki adalar Yunanistan’a bırakılmış.

O günkü koşullarda toplantıya katılmadığımız için adaların Yunanistan’a bırakılması doğal sonuç diyebiliriz.  Adaların Yunanistan’a bırakılma gerekçelerinin başında nüfus yoğunluğunun Rumlardan oluşması geliyor.  Adalar Yunanistan’a  bırakılmış ama adalarda sadece güvenliği sağlayacak kadar silah bulundurulmasına müsaade edilmiş. Yani adalar silahsız olması şartıyla bırakılmış.

Nüfus yoğunluğu bahane edilerek verilmiş olsa da işin aslı öyle değildir. Toplantıya kim giderse pastayı tabii ki o yiyecektir. Bu tip paylaşımlarda nüfus yoğunluğu gerekçe olsa Trakya da nüfus yoğunluğu Türklerde olan bazı yerler Lozan’da Yunanistan’a bırakılmazdı. Yani sadece nüfus yoğunluğu adaların Yunanistan’a verilmesi için yeterli gerekçe oluşturmuyordu ama bunu savunacak heyet Paris’te olmayınca kimse de kimseye bedava toprak vermiyor.

Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı bu kadar cüretkâr oluşunun başka sebepleri de var. 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ve 1947 imzalanan Paris Antlaşması gereği adaların silahsız olması gerekiyordu ama adalar silahlandırıldı. Yunanistan’ın bu konudaki savunması ise “O antlaşmalar o günün koşullarında yapılmış bir anlaşmaydı. Şimdi şartlar değişti. Türkiye’de boğazları silahlandırdı.”

Türkiye, adaların silahlanmasına karşı hamle olarak Ege Ordusunu kursa da bu hamle adaların silahlanmasına maalesef engel olamamış.

Bu yazı ilk olarak Hedef Halk Gazetesinde (https://www.hedefhalk.com) yayınlanmıştır.